Ceza Hukukunda "İştirak" Kavramı
- Av. Mert Türk
- 18 Eki 2023
- 8 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 21 Haz 2024
Özet
Yürürlükte olan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ile kanun koyucu, hukuka aykırı olan işlenen ve konusu suç teşkil eden fiillerin işleyenleri ile suçun gerçekleştirilmesine ilişkin fiillerin gerçekleştirilmesi ile bağlantılı olanları da “İştirak” hükümleri kapsamında cezalandırmayı kabul etmiş bu kapsamda da öğretideki çeşitli görüşlerden yararlanarak düzenleme yapma yoluna gitmiştir. İşbu makalede, Türk Ceza Kanunu kapsamında “İştirak” hükümleri hakkında öncelikle Fail-Şerik ayrımından yola çıkılarak bir ayrım yapılacak; devamında failin suça iştirakına ilişkin şekiller belirlenecek ve incelenecek; sonrasında ise şeriklik kapsamında “Azmettirme” ve “Yardım Etme” kavramlarına dair incelemeler yapılacaktır. Son olarak ise iştirakte özel durumlara dair inceleme yapılarak makale sonlandırılacaktır.
Anahtar sözcükler: Türk Ceza Kanunu, Ceza Hukuku, Faillik, İştirak, Şeriklik, Azmettirme, Yardım Etme, İştirakte Teşebbüs, İştirakte Gönüllü Vazgeçme
GİRİŞ
765 Sayılı yürürlükten kalkan Eski Türk Ceza Kanunu, konusu suç teşkil eden fiillere iştiraki ikili bir ayrıma giderek “Faillik” ve “Şeriklik” olarak ayırmıştır. Bu kanunu yürürlükten kaldıran ve günümüzde halan yürürlükte olan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu kapsamında aynı ayrım devam etmiş kanun koyucu kasten işlenen suçlar bakımından yine şeriklik ve faillik kapsamında kişilerin cezalandırılmasına ilişkin hükümleri düzenlemiştir.
Oluşumu bakımından kanun koyucu suçları “Çok Failli Suçlar” ve “Tek Failli Suçlar” olarak ikili bir ayrıma tabii tutmuştur. Bir suçun tek bir kişi ile de işlenebilmesi mümkün bulunmakta ise “Tek Failli Suçlar’dan; işlenmesi için birden fazla kişinin bulunması mecburi ise bu tür suçlara “Çok Failli Suçlar” denmektedir.
Birden fazla kişi tarafından işlenebilen ilgili suçlardan faillerin tek bir amaca yönelik olarak hareket ettiği; örnek verilmek istenirse TCK 220’de düzenlenen “Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma” suçu bu kapsamdadır. Nitekim bu suçun işlenmesi de az önce bahsettiğimiz üzere birden fazla kişinin (Üç kişi) katılımı ile mümkün olmaktadır. Çok Failli Suçlar’ın bu türüne öğretide “Yakınsama Suçları” adı verilmektedir.
Bunun yanında suça iştirak edenlerin aynı amaca farklı yönlerden katılım sağlaması durumunda da yine “Çok Failli Suçlardan söz edilebilecektir. Rüşvet suçunun en çok kullanılan örneği olan bu suç tipi ise “Karşılaşma Suçları” olarak adlandırılmaktadır.
Tek kişinin işlenmesi için yeterli olduğu suçlarda ise birden fazla kişinin fail sayılmayacak derecede katılımı ya da çok kişinin katılabildiği suçlarda fail sayılamayacak derecede katılımı öğretide “Suça İştirak” olarak nitelendirilmektedir.
Suça iştirak kapsamında cezalandırmanın esaslı olarak anlaşılabilmesi için öncelikle “Fail” kavramına ilişkin öğretideki görüşler incelenmelidir. Bu kapsam İzzet Özgenç ve Mahmut Koca “Fail” kavramına ilişkin iki görüşten bahseder.[1]
Bu görüşler; “Geniş Fail Kavramı” ve “Dar Fail Kavramı’dır. Bu görüşlerden ilki olan Geniş Fail Kavramı, suça katılıma ilişkin ayrım gözetmeden hukuka aykırı ve kusurlu olarak suça katılan herkesin eşit derecede suçlu olduğunu ve fail olarak nitelendirileceğini kabul eder. Ancak faile yardım edenler bakımından daha az ceza verilmesini kabul eden görüş, bu durumu, yardım edenin, ihlal edilen hukuki hakkı faile nazaran daha az oranda ihlal etmesi olarak açıklar.
Diğer görüş olan “Dar Fail Kavramı” görüşü ise kanuni tanımlarda yer alan suç tiplerine ilişkin unsurları gerçekleştirenlerin fail olacağını ancak suça ilişkin haksızlığın gerçekleşmesine suçun unsurlarını yerine getirmeyerek katkıda bulunanların ise şerik hükümleri çerçevesinde cezalandırılmalarını kabul etmektedir.
Türk Ceza Kanunu ise “Dar Fail Kavramı” görüşü baz alınarak hazırlanmıştır. Bu kapsamda yine ancak kasten işlenebilen suçlarda iştirak hükümlerinin mümkün olduğu ancak taksirli suçlarda iştirak hükümlerinin uygulanabilmesinin mümkün olmadığı söylenebilecektir. Nitekim Mahmut Koca da TCK 22/5 hükmü gereğince kanun koyucunun, taksirli suçlar bakımından fail-yardım eden ayrımını kabul etmediğini ve bu kapsamda da taksirli suçun neticesini birlikte gerçekleştirenlerin ayrı ayrı fail olarak sorumlu tutulacağını belirtmiştir.[2]
I. FAİLLİK
Suça iştirak hükümleri kapsamında Faillik hususu, TCK 37. Maddede düzenlenmiştir. Bu noktada kanun koyucu, suçun unsurlarını birlikte gerçekleştiren kişilerin her birinin fail olarak sorumlu olduğunu düzenleyerek bu unsurları tek başına gerçekleştiren kişilerin “Doğrudan Faillik” kapsamında sorumlu olduğunu belirtmiş; aynı zamanda da birden fazla kişinin suç unsurlarını gerçekleştirilmelerinden bahsederek “Müşterek Faillik” kavramını tanımlamıştır.
Kanun maddesinin 2. Fıkrasında ise “Dolaylı Faillik” tanımlanmış olup öğretide bu üç faillik kavramının yanına “Yan Yana Faillik” kavramı da getirilmektedir.
A. DOĞRUDAN FAİLLİK
Kanun koyucu, Doğrudan Failliği yukarıda bahsedildiği üzere TCK’nın 37/1 maddesinde birden fazla fail üzerinden tanımlamıştır. Bu noktada doğrudan faillik hususu, suçun kanuni unsurlarını tek başına bizzat şekilde işlendiği durumda söz konusu olacaktır.
Failin işlediği suçu kendi yararına isteyerek yapmasına ilişkin olarak iradesini inceleyen “Subjektif Teori” bu kapsamda kabul edilebilir sayılmamaktadır. Zira kanun koyucu, suçun unsurlarının gerçekleştirilmesi ile kişinin iradesini suç işleme kastı bakımından incelemektedir. Bu noktada kişinin yararına olmasa dahi suçu işlemiş olması fail olması için yeterli olacaktır.
B. MÜŞTEREK FAİLLİK
Failler dediğimiz suçun unsurlarını işleyen kişilerin bilinçli şekilde suçun kanuni unsurlarını gerçekleştirmeleri neticesinde ortaya “Müşterek Faillik” durumu, suçun kanuni unsurlarının iş birliği ile gerçekleştirilmesini içermektedir.
Bu noktada Müşterek Failliğin incelenmesi için iki unsur üzerinde durulması gerekmektedir. Bu unsurlardan ilki “Birlikte Suç İşleme Kararı’dır.
Suç niteliği taşıyan fiilin gerçekleştirilmesine ilişkin olarak fiilin ne neticesinin gerçekleştirilmesine yönelik olarak kararın varlığı, müşterek faillik durumu için yeterlidir. Bu kararın, ortak bir plan yapılarak, kişilerin birbirini tanıması yoluyla olup olmaması zorunlu değildir. Önem arz eden husus, faillerin suça ilişkin unsurların gerçekleştirilmesine yönelik olarak içerisinde bulundukları karardır. Bu karar, suçun temel hali için yeterlidir. Ağırlaşmış neticeler söz konusu olduğunda müşterek faillerin taksirli hareketi halinde suçun ağırlamış neticesinden bizzat sorumlu olmasına neden olacaktır.
Diğer unsur ise faillerin birlikte hareket etmeleridir. Bu birlikte hareket etme hali her fail açısından ayrı ayrı değerlendirmeye tabii tutulmaktadır. İşlenen fiilin suçun maddi unsurlarını taşıması durumunda; maddi unsurların tamamını taşımasa da belli kısmını taşıyarak suçun neticeye erdirilmesine katkıda bulunarak fiil üzerinde hakimiyet kurulması durumunda; belli kısım yardım etme niteliği taşısa da bu yardım etme hali, suçun gerçekleştirilmesi için zorunluluk hali taşıyorsa “Müşterek Faillik’ten söz edilecektir.
Müşterek suçlar açısından belli başlı özel görünüm halleri mevcuttur:
Özgü Suçlar bakımından; Örneğin irtikap, rüşvet, kamu görevlisinin öğrendiği suçu bildirmemesi durumu gibi…
Kısmi Müşterek Faillik; müşterek failler bir diğerinden ayrı bir suçun filli hareketlerini gerçekleştirirse bu suçlardan sorumlu olurlar.
Şeriklikte Müşterek Faillik Durumu
İhmali Suçlarda Müşterek Faillik: Önleme yükümlülüğü altında bulunanların suça ilişkin fiili önlememeleri halinde bu durum ortaya çıkar.
C. DOLAYLI FAİLLİK
TCK’nın 37/2 maddesinde düzenlenmiş olan “Dolaylı Faillik” durumu ise başkalarını araç olarak kullanarak suretiyle suçun işlenmesi durumunda söz konusu olacaktır. Söz konusu araç olarak kullanma ise fiili hakimiyet sağlama konusundaki inceleme sonucunda ortaya çıkacaktır. Eğer bir kişinin olası noksanlık ya da eksikliğinden faydalanarak bu kişinin iradesi üzerinde hakimiyet kurarak irade serbestisi dışında bu kişinin suç işlemesine neden olunuyorsa “Dolaylı Faillik” durumu karşımıza çıkacaktır.
Bu noktada kanun koyucu kusur yeteneği olmayan kişilerin araç olarak kullanılması durumunda verilecek cezayı ağırlaştırıcı bir düzenleme getirerek, kusur yeteneğinden yoksun kişilerin ilgili durumu kullanılarak suç işlenmesine karşı bir önlem alma yoluna gitmiştir.
Dolaylı Faillik durumu farklı şekillerde karşımıza çıkmaktadır:
Araç olarak kullanılan kişinin hareketinin suça ilişkin tipik fiil niteliği göstermemesi: Bu noktada araç olarak kullanılan kişinin hareketi atipik bir hareket niteliği taşısa da bu fiilin arkasında hakimiyet kuran kişi cezalandırılacaktır. Örneğin İntihar etmesi için kusur yeteneği olmayan bir kişinin yönlendirilmesi durumu
Hatadan yararlanmak suretiyle iradeye hakimiyet: örnek verilmek istenirse, suça ilişkin sorumluluğu ortadan kaldıran hallere ilişkin bir yanılgı içerisine düşen kişinin iradesinin hakimiyet altına alınarak suç işletilmesi durumu
Organize Suç Örgütü Yoluyla Hakimiyet
Zorlama yoluyla hakimiyet: Kişinin iradesinin cebir ve şiddet yoluyla baskı altına alınarak suç işlenmesine sebebiyet verilmesi durumunda karşımıza çıkabilmektedir.
D. YAN YANA FAİLLİK (YAN FAİLLİK)
Birden fazla failin ortak bir irade sahibi olunmadan müşterek faillik ve şeriklik ilişkisi içerisine girilmeden suç işlemiş oldukları durumlar için söz konusu olur. Taksirle işlenen suçlar açısında TCK’nın 22/5. Maddesi kapsamında faillerin ayrı ayrı ceza kusurlarının belirlenmesi ve bu kapsamda her birinin fail olarak nitelendirilmesi, bu durumun taksirli suçlar açısından uygulanabilir halini oluşturmaktadır.
II. ŞERİKLİK
TCK kapsamında düzenlenen suçlara ilişkin unsurların oluşması üzerinde fail derecesinde hakimiyet kuramayan kişilere ilişkin cezalandırma “Şeriklik” kavramı üzerinden yapılmaktadır. Şeriklik iki ayrı başlık olan “Azmettirme” ve “Yardım Etme” olarak iki ayrı statüye ayrılır.
A. CEZALANDIRMA ESASI
Şerikliğe bağlı cezalandırma esası konusunda öğretide farklı görüşler bulunmaktadır. Bu görüşlerin ilki olan “Canlandırma Teorisi” şerikin, failin suç işleme kararına ilişkin iradesinin canlandırılmasına katkıda bulunmasından kaynaklı cezalandırmayı benimsemiştir.
Diğeri “Haksızlığın Karışması Teorisi” ise şerikin suça ilişkin hukuka aykırılığının failin suça ilişkin hukuka aykırılığına karışmasını kabul ederek şerikin bu kapsamda cezalandırılmasını belirtir.
Şerikin fiili hareketlerinin başka bir suça yardımcı bir hukuksuzluk olmasından öte başlı başına bir “Bağımsız şeriklik” olarak değerlendirilerek bu kapsamda şerikin cezalandırılmasını savunan görüşler de bulunmaktadır.[3]
B. BAĞLILIK KURALI
TCK’nın 40. Maddesi kapsamında kanun koyucu tarafından düzenlenmiş olan bağlılık kuralı, şeriklerin suça iştirak açısından cezalandırılmaları için gerekli olan asgari şartı oluşturmaktadır. Bu noktada, şerikin cezalandırılabilmesi için öncelikli olarak fail ile bağlantısı olması gereklidir. Suçun unsurlarını gerçekleştiren fail ile bağlantılı bulunan şerikin fiili asıl suçun konusunun dışında fail ile olan bağlantıdan doğmaktadır. Bu noktada bağlılık kuralı “Asgari Bağlılık Kuralı”, “Sınırlı Bağlılık Kuralı” ve “Aşırı Bağlılık Kuralı” olarak üç şekilde karşımıza çıkmaktadır.
Bu kurallardan ilkinde failin temel suç tipine ilişkin fiili gerçekleştirmesi şerikin sorumluluğu için yeterlidir. Sınırlı bağlılık kuralında ise kast ve hukuka aykırılık durumları da hukuka aykırı fiilin varlığı beraber aranmaktadır.
Son olarak “Aşırı Bağlılık Kuralı’nda ise hukuka aykırı fiil ve kastın yanında cezalandırılabilirlik için gerekli olan diğer şartlar da aranmaktadır.
Yürürlükteki Türk Ceza Kanunu, suça iştirak için kast ve hukuka aykırı fiilin arandığı “Sınırlı Bağlılık Kuralı’nı temel almıştır. Bu noktada azmettiren ve yardım eden açısından cezalandırmanın söz konusu olması için; hukuka aykırı olarak konusu suç teşkil eden bir fiile kasten katılım aranmaktadır.
C. AZMETTİRME
Şeriklik statülerinin ilki olan “Azmettirme” suça ilişkin fiile dair kafasında bir fikre sahip olmayan kişinin iradesinin etkilenerek suç işlemeye dair kararın bu kişiye verdirilmesi olarak tanımlanabilir. Bu noktada fiil başkası tarafından, başkasının iradesi ile ve başkasının fiili hakimiyeti ile işlenmektedir. Bu noktadaki fiili hakimiyet durumu, azmettirmeyi, müşterek faillikten ayırmaktadır.
Azmettirmeden söz edilebilmesi için;
Kişiye suç işleme kararının irade etkilenerek verdirilmesi
Azmettirilen fiilin işlenmiş olması
Azmettirenin kasten hareket etmiş olması. (Nitekim yukarıda bahsedildiği üzere bu kısım “Sınırlı Bağlılık Kuralı” kapsamında kabul edilmiştir.) Bu noktada azmettirenin sorumluluk sınırının belirlenmesinde (Örneğin azmettirenin suçun temel halinin işlenmesine ilişkin azmettirmiş olmasına rağmen suçun nitelikli halinin fail tarafından işlenmesi durumu) azmettirenin suçun hangi haline kast ettiği, unsur konusunda yanılgıya düşüp düşmediği gibi durumlar incelenmelidir.
Azmettirenin kastının suçun tamamlanmasına yönelik olması.
Azmettirenin suçun unsurları konusunda hata ve yanılgıya düşmesi durumunda bu yanılgının hata ve içtima hükümleri kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.[4]
Azmettirmenin sonuçsuz kaldığı durumlarda ise, TCK 40. Madde gereğince en azından suçun teşebbüs aşamasında kalmış olması azmettirenin cezalandırılmasını sağlamaktadır. Bu noktada azmettirenin TCK 38. Madde ile cezalandırılacağını ve gerekli şartların oluşması ile 2. Fıkra uyarınca ağırlaştırılmış hallerin uygulanacağını söylemek mümkündür.
38. Maddenin son fıkrasında ise kanun koyucu, azmettirenin belli olmadığı durumda azmettirenin ortaya çıkmasını sağlamaya yönelik olarak failin azmettirenin ortaya çıkmasını sağladığı durumda cezada indirim yapılacağını düzenlemiştir.
D. YARDIM ETME
Diğer bir şeriklik statüsü olan yardım etme ise failin suça ilişkin fiiline yardım yolu ile teşvik ve kolaylık sağlanması durumunda karşımıza çıkmaktadır. Failin suçu işlemesine ilişkin olarak yine “Sınırlı Bağlılık Kuralı” gereğince suçun işlenmesine kasdi olarak yardımda bulunularak yardım eden niteliği kazanılmaktadır. Yardım eden, suç fiili üzerinde doğrudan hakimiyet kurmadığı için fail olarak nitelendirilmemekte; suçun işlenmesine ise icrai hareketler ile yardım ederek suçun işlenmesini kolaylaştırmaktadır.
Kanun koyucu bazı hallerde (Örneğin TCK 191, 200. Maddeler) yardım etmeyi başlı başına bağımsız bir suç olarak değerlendirmiştir. Bu suçlar bakımından ise şerik, fail niteliği taşımaktadır. Zira ilgili suçun tipik hareketini gerçekleştirerek hukuka aykırılık üzerinden fiili hakimiyet kurmaktadır.
Yardım etmenin şartlarından bahsedilecek olursa;
Yardım etmeye yönelik hareketlerin gerçekleştirilmesi: Yardım eden açısından çeşitli şekillerde yardım etme karşımıza çıkabilmektedir. Manevi ve maddi olarak gerçekleştirilebilecek bu yardımlar; suçun işlenmesinin teşvik edilmesi; suç işleme kararının kuvvetlendirilmesi; fiilin işlenmesinden sonra yardım vaat edilmesi; suçun işlenmesine yönelik olarak yol gösterilmesi gibi şekillerde olabilir. İlgili haller TCK 39/2 maddesinde düzenlenmiştir.
Yardımda bulunmanın kasten gerçekleştirilmesi.
Yardım edenin cezalandırılması TCK 39. Madde kapsamında belirlenir. Suçun işlenmesine yardım eden kişiye, işlenen suçun ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirmesi halinde, onbeş yıldan yirmi yıla; müebbet hapis cezasını gerektirmesi halinde, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hallerde cezanın yarısı indirilir. Ancak, bu durumda verilecek ceza sekiz yılı geçemez.
III. İŞTİRAKTE ÖZEL DURUMLAR
Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Suçlarda İştirak
Neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda suçun temel tipine ilişkin kastın yanında suçun temel halinin yanında ağırlaşmış netice ile oluşan bağ incelenmeli, failin ya da şeriklerin suçun ağırlaşmış neticesine ilişkin olarak en azından taksirinin bulunduğu durumlarda cezalandırılacaklarının söylenebilmesi gerekmektedir. Bunun yanında ağırlaşmış neticeye ilişkin olarak doğrudan ya da olası kastın varlığı halinde direkt olarak sorumluluk doğacaktır. Ancak taksirin kanıtlamadığı durumda TCK 23. Madde uyarınca ağırlaşmış neticeden sorumlu tutulmama durumu söz konusu olacaktır.
İştirak Halinde İşlenen Suçlarda Teşebbüs
Failin suça ilişkin fiilleri doğrudan doğruya işlemeye başlamasının tespiti ile teşebbüsün başlamış olduğu ve bu noktada müşterek faillik kapsamında iki farklı görüş bulunmaktadır. İlk görüşe göre her fail açısından ayrı ayrı icrai hareketler belirlenmeli ve teşebbüs anına bakılmalıdır. Diğer görüş ise birlikte suç işleme kastına ulaşan müşterek faillerden birinin icrai hareketlere başlamasının teşebbüsün başlangıcı olarak sayılacağını kabul etmektedir.
KAYNAKÇA
Koca, Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayıncılık, 11. Baskı
Zafer Hamide, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayıncılık, 8. Baskı

コメント